
Bir varmış bir yokmuş diyerek bir masal anlatırcasına masal gibi bir hayatın sonunu yakalayan bir yiğitin göçtüğü gün bu gün.O na şair şiirinde “Bana deniz yolunun sonu budur denmedi,ben ömrümü tükettim bu yollar tükenmedi” diye şiir de yazmadı o bir sessisliğin suskunluğun ve içe kapanıklığın sembolü olarak bu dünyaya geldi insanlarla tanıştı ve günün bir erken saatinde sonu olmayan ve yine aynı usulünü, kendine ait geleneğini bozmadan revan oldu yoluna yolculuğuna.
Yolculuğuna çıkışı da günlük hayatında olduğu gibi kimseleri, kimsecikleri rahatsız edici olmadı koşarak hazırlandı ve ardına bile bakmadan yürüdü.
Halbuki bir gün önce kendi iş merkezinde, kendine ait ofisinde beraberken hayata dair beklentilerini çok mütevazi şekilde anlatıyor çok yakın dostlarının sıkıntılarını anlatırken “olmaz böyle şey” diye üzüntüsünü isyanını o sakin yapısına ne kadar aykırı dile getiriyordu.Biz onu hep mütevazi ve tevazuu sahibi olarak tanıdık taaa onbeşli yaşlarımızda.Halbuki çok gürültülü bir ortam içindeydi o, o ortamının da aykırı insanıydı suskunluğu ve efendiliği ile.
Kimi zaman tebessümlü olurdu, çocukları Cihat ve Hüseyin’ini anlatırdı bu gün yine annesinin arabasını kaçırmış Hüseyin ama kızmadım ki bana inat tekrar yapmasın diye, aldım yanıma ben onu direksiyona oturttum söz verdim sana araba kullanmayı öğreteceğim diye şeklinde kimi zaman bir baba nın
Bıyık altı onurunu paylaşırdı dostları ile. Çocuklarından konu açıldığında hep hep gözleri açılır ve çok severdi onlarla alakalı bir şeyler anlatmayı maça nasıl gittiklerini ne yaptıklarını çocukları onun her şeyiydi.
Her gün iş çıkışı mutlaka NTP Şemsi paşa Çay bahçe sine uğrayıp orda şekersiz çayını içmeden Necdet abisine ve diğer dostlarına bir selam verip onları görmeden gitmezdi ne evine ne başka yere. Ama artık o çok uzun bir yola çıktı ve artık bir çok gidenin memnun kaldığı yerden oda çok seneler de geçse dönmeyecek o kutlu seferinden.
O gül ağacı olup eğilmedi hiç her gelene hiç bağırmadı ama yinede o sakin yapısı içinde hep ağırlığını hisettirdi bulunduğu ortamlarda.
Yolculuğuna çıkışı da günlük hayatında olduğu gibi kimseleri, kimsecikleri rahatsız edici olmadı koşarak hazırlandı ve ardına bile bakmadan yürüdü.
Halbuki bir gün önce kendi iş merkezinde, kendine ait ofisinde beraberken hayata dair beklentilerini çok mütevazi şekilde anlatıyor çok yakın dostlarının sıkıntılarını anlatırken “olmaz böyle şey” diye üzüntüsünü isyanını o sakin yapısına ne kadar aykırı dile getiriyordu.Biz onu hep mütevazi ve tevazuu sahibi olarak tanıdık taaa onbeşli yaşlarımızda.Halbuki çok gürültülü bir ortam içindeydi o, o ortamının da aykırı insanıydı suskunluğu ve efendiliği ile.
Kimi zaman tebessümlü olurdu, çocukları Cihat ve Hüseyin’ini anlatırdı bu gün yine annesinin arabasını kaçırmış Hüseyin ama kızmadım ki bana inat tekrar yapmasın diye, aldım yanıma ben onu direksiyona oturttum söz verdim sana araba kullanmayı öğreteceğim diye şeklinde kimi zaman bir baba nın
Bıyık altı onurunu paylaşırdı dostları ile. Çocuklarından konu açıldığında hep hep gözleri açılır ve çok severdi onlarla alakalı bir şeyler anlatmayı maça nasıl gittiklerini ne yaptıklarını çocukları onun her şeyiydi.
Her gün iş çıkışı mutlaka NTP Şemsi paşa Çay bahçe sine uğrayıp orda şekersiz çayını içmeden Necdet abisine ve diğer dostlarına bir selam verip onları görmeden gitmezdi ne evine ne başka yere. Ama artık o çok uzun bir yola çıktı ve artık bir çok gidenin memnun kaldığı yerden oda çok seneler de geçse dönmeyecek o kutlu seferinden.
O gül ağacı olup eğilmedi hiç her gelene hiç bağırmadı ama yinede o sakin yapısı içinde hep ağırlığını hisettirdi bulunduğu ortamlarda.
Ve sözün bittiği an: Bu gün kıymetli Salih ÖZ kardeşimizi dualarla tekbirlerle binlerce seveni çıktığı kutlu yolculukta uçmağa uğurlarken göz yaşlarını onun yapısına uygun şekilde içine akıtanlardan çok, bu fırsatı kaçırmayıp ona sevgisini göz yaşını sel ederek anlatanlarda vardı.
Erhan ÖZTUNÇ
Erhan ÖZTUNÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder